ANASAYFA
ROMAN ÖZETLERİ
DİLVE ANLATIM
SANATIN DOĞUŞU
TÜRKÇE'NİN GELİŞİMİ
ŞİİRLER
TİYATROLAR
NAZIM ŞEKİLLERİ
EDEBİ AKIMLAR
DÜNYA EDEBİYATI
KARAKALEM
MAKALELER
KUTADGU BİLİG
ORHAN VELİ KANIK
KİTAPLAR
DİVANÜ L. TÜRK
HALK EDEBİYATI
EDEBİ SANATLAR
DÜZ YAZI
ED. ŞİİR TÜRLERİ
MİLLİ EDEBİYAT
DİVAN EDEBİYATI
|
TÜRKÇENİN GELİŞİMİ
Dilin ulusal ve uygar olabilmesi, yüksek Bilim ve sanat Dili özelliğini taşıması için onu kullanan insanların titiz ve bilinçli olması gerekir. TÜRK Dili tarihi incelendiğinde, kimi çağlarda acıklı bir durum gösterdiği görülür. Bunun suçu, Türkçeyi bilinçli kullanmayıp arapça ve farsça sözcüklere kucak açarak Dili işlemekten kaçınanlarındır. Ne yazık ki bugün de arapça ve farsçanın yerini İngilizce almaktadır.
Bilindiği gibi ilk yazılı yapıtlarımız 8. Yüzyıldan kalma göktürk yazıtlarıdır. Bunların yazıldığı dönem, Türkçenin en yalın olduğu dönemdir. Uygurlar döneminde özellikle dinsel alanda yapılan çeviriler gösteriyor ki Türkçe, her türlü kavramı karşılayacak denli gelişmiş, köklü bir dildir.
10. Yüzyıldan sonra türkler islâm uygarlığını tanımaya başlamıştır. İlk yüzyıllarda, kaşgarlı mahmut, Ali şir nevaî gibi bilinçli Bilim ve sanat adamları, Türkçenin değerini, yazdıkları önemli yapıtlarla çevrelerine anlatmışlardır.
14 - 15. Yüzyıllardan sonra arapça, farsça sözcük ve kurallar TÜRK dilini büyük ölçüde kaplamıştır. Aydınlar ve halk, dilin kullanımında ayrı yollardan yürümeye başlamış; Halk, aydınları anlayamaz duruma gelmiştir. 16. Yüzyıl ozanlarından bakî'nin şu beyti, bu durumu açıklar sanıyoruz:
Ey pây bend - i dâm gehi kayd - ı nâm ü neng.
Tâ key hevâ-yi meşgale - i dehr - i bîdireng.
Bu beyti sözlüklere bakmadan kim anlayabilir ki? Buna karşılık dilimiz, halk şiiri alanında kendini korumuş, gelişimini sürdürmüştür. Türkçenin o günkü durumuna âşık paşa, garipname'sinde şöyle tepki göstermiştir:
TÜRK diline kimseler bakmaz idi.
Türklere her giz gönül akmaz idi.
TÜRK dahi bilmez idi bu dilleri.
İnce yolu ol ulu menzilleri.
Halk ozanlarımızdan yunus emre ise güzel Türkçesi ile şöyle çağlamıştı:
Taştın yine deli gönül.
Sular gibi çağlar mısın?
Aktın yine kanlı yaşım.
Yollarımı bağlar mısın?
Yabancı dillerin Türkçe üzerindeki egemenliğine bir karşı koyuş da tanzimat döneminde söz konusu olmuştur. Dönemin sanatçılarına göre arapça ve farsça sözcüklerin yerine türkçeleri kullanılmalı; Yabancı kurallar dilden atılmalıydı. Ne yazık ki bu dönemin yazar ve ozanları söylediklerini uygulayamamışlardır. Özellikle edebiyat - ı cedide sanatçıları Türkçeyi daha karmaşık bir duruma getirmişler; Batıdan aldıkları kavramları arapça, farsça karşılıklar vererek kullanmışlardır.
1911 yılında ömer seyfettin, Ali canip yöntem ve ziya gökalp'ın yayımladığı genç kalemler Dergisi ile yalınlaşmada önemli bir dönem açılmıştır. Bilindiği gibi bu üç sanatçı, aynı zamanda, millî edebiyat denen akımın da öncüsüydüler. Bunlar, sözcüklerin türkçeleştirilmesinden çok, tamlamaların Türkçe kurallara göre oluşturulmasına çalışmışlardır. Millî edebiyatçıların ulusal bilincin uyanmasında önayak olmaları, onların asıl önemini ortaya koyar.
Kurtuluş savaşımızın büyük bir utkuyla sona ermesinden sonra sıra eğitim - öğretimle ilgili sorunların çözümlenmesine gelmişti. Dille ilgili başlatılan çalışmalar da bunlardan biriydi. Her zaman bilimsellikten yana olan ATATÜRK, Dil konusunda da bu yoldan yürümüştür. Ona göre dilimizin köklü ve varsıl olduğunu ortaya çıkarmak ve dilimizi kendi kuralları içerisinde geliştirmek gerekirdi. Yalnız, öncelikle eğitim ve öğretim alanında kimi devrimler yapılmalıydı: İlk olarak, yönümüzü döndüğümüz çağdaş batı uygarlığı ile de bağlarımızı sıkılaştıran, lâtin kökenli TÜRK alfabesine geçilmiştir. Okullardaki arapça ve farsça öğretimine son verilmiş; Yalnızca TÜRK dilinin kuralları öğretilmeye başlanmıştır.
Dil konusunda en önemli gelişmeler, 1932'de TÜRK Dil kurumunun kurulmasıyla yaşanmıştır. Kurumun amacı, tüzüğünde şöyle belirlenmiştir:"Dilimizin özleşmesini ve bütün Bilim, teknik, sanat kavramlarını karşılayacak yolda gelişmesini devrimci bir anlayışla ve Bilim yöntemlerine uygun olarak sağlamaya çalışmak."TÜRK Dil Kurumu, bu amaç doğrultusundaki çalışmalarını dün olduğu gibi bugün de sürdürmektedir.
Bakanlığımızdaki çalışmalar.
Dilin iletişim aracı olmasının yanında ruhbilimsel ve toplumbilimsel anlamları da vardır. Kendi dilimiz varken niçin yabancı dillerin kurallarına, sözcüklerine gerek duyarız? Hemen belirtelim ki her Dil, başka dillerle sözcük alış verişinde bulunabilir. Ancak bu alış veriş, yüksek oranda oluyor ve Dil bilgisi kurallarını da içeriyorsa çok sakıncalı demektir. Nitekim cumhuriyetten önce dilimizin düştüğü durum, hepimizce biliniyor. Bugün de batı dillerinin, özellikle ingilizcenin baskısı, bizi kısa sürede önlem almaya zorlamaktadır.
Bakanlığımız, yasalar ve yönetmeliklerin bakanlık inceleme altkurullarına verdiği yetkiye dayanarak kaynak ve ders kitaplarında TÜRK dilinin doğru kullanılmasına, sevdirilmesine büyük önem vermektedir. Bu bağlamda aşırıya kaçılmadan, sözcüklerin ve terimlerin türkçesinin kullanılmasına özen gösterilmektedir. Sözcüklerin yerli yerinde; Tümcelerin düzeye uygun, açık, anlaşılır, tutarlı biçimde kullanılmasını sağlamak, inceleme altkurullarının görevleri arasındadır. Şöyle ki 1995 yılında yayımlanan ders kitapları yönetmeliği'nde,"öğrencilerin gelişim basamakları dikkate alınarak seviyelerine uygun Dil ve ifade kullanılır."Denilmektedir. Yine 1995'te yayımlanan kitapların incelenmesi ile ilgili esas ve usuller yönetmeliğinde de konu şöyle belirtilmektedir:"Metinlerde kullanılan Dil ve anlatım, öğrencilerin gelişim basamakları ve kavrama düzeylerine uygun olur."Doğal olarak öğrenci düzeyindeki Dil ve anlatım, Türkçe sözcük ve terim kullanılarak başarılır.
Son yıllarda Bilim ve teknoloji, hızlı bir gelişme göstermiştir. Bunun yansıması olarak dilimiz de yabancı dillerden birçok sözcük ve terim almaktadır. Bu durum Türkçenin söz varlığını hızla değiştirmekte, insanımızın söz dağarcığını yabancılaştırmaktadır. Kimi basın yayın organlarındaki özensiz, dikkatsiz ve yanlış kullanımların etkisiyle, özellikle gençlerimizin vurgu, tonlama ve söyleyişinde birçok yanlış ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda öğrencilerin yanlış yazdıkları, yanlış söyledikleri sözlerin hemen hemen hepsi yabancı kökenlidir. Bu da gösteriyor ki öğrencilerimizi başarılı görebilmek için eğitim ve öğretim dilini olabildiğince Türkçe söz varlığına dayandırmamız gerekir. Bunun sonucu olarak öğrencilerimiz, tam ve doğru düşünmeyi, anlamayı, yorumlamayı da öğrenecektir. Şunu unutmayalım ki kişinin doğru düşünebilmesi, öz diliyle gerçekleşir. Türkçe düşünmek, Türkçeyi sevmek, ulusal heyecanı da pekiştirecektir.
Dilin ruhsal anlamda bir işlevi de vardır. Bir toplumun kendi Dili varken yabancı dillerin kurallarıyla, sözleriyle iletişim kurmak, o toplumun bireylerinde ezikliğe yol açacaktır. Eziklik, karamsarlık, tutarsızlık, eğitimsizlik, düşüncesizlik gibi nitelikler, bizim insanımızın nitelikleri olmamalıdır. Bu da kendi dilimize, kendi değerlerimize sahip çıkmak, onları yüceltmek, onları unutturmamakla olur. Bir bilgenin şu sözünü hiçbir zaman unutmamalıyız:"Dilini unutan bir ulus, giderek bağımsızlığını da unutur."Kemal ATATÜRK de yıllar önce bize bu gerçeği anımsatmamış mı?"Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen TÜRK ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır."
*Ey ün ve şan bağının tuzağına ayağı bağlanmış olan!
Kararsız dünyanın işleriyle uğraşma arzusu, ne zamana dek sürecek? |
|
© www.12b.tr.gg
|